Yok, Nasreddin Hoca'ya özenmedim, fıkra yazmaya falan da
başlamıyorum. Yalnızca mevcut durumu anlatan en iyi başlık bu.
Uzunca bir zamandır ekranlarda olmayışımın nedeni minik bir
kız. Valla hamilelikti, doğumdu derken yeni yeni kendime geliyorum. Her ne
kadar fiziksel olarak azıcık çapım genişlese de, yazma konusunda epey çaptan
düştüğüm kesin. Ama bir yerden de başlamam lazım, değil mi?
Şimdi, o "çocuk da yaparım, kariyer de" durumu
sadece bir şarkı, kafa karıştırıp bünyeyi zorlamaya gerek yok! Zira çocuğu
yapıp sonrasında bir süre pek bir şey yapamıyorsunuz. Yanınızda istediğiniz
kadar yardımcınız olsun, hadi durumu biraz daha somutlaştırayım, isterseniz
Cambridge düşesi olun fark etmez; geçici bir süreyle hayatınızdaki bazı
eylemlere veda ediyorsunuz. En başta da uykuya ve işte bu nedenle de uzun
süreli bir jet lag yaşıyorsunuz. Bir an geliyor "çıkarmasaydım daha mı
iyiydi?" türü düşüncelere kapılıyorsunuz ama sonra lohusalığınıza verip
normale dönüyorsunuz.
E tabii insan 33 sene boyunca bir su kaplumbağasıyla üç
Japon balığına bakınca insan yavrusunun gereksinimleri karşısında baya bir
bocalıyor. Diğerlerine sabah akşam yemeğini verip haftada iki kere de suyunu
değiştirince işlem tamamdı. Ama bu öyle değil. Ortalama iki saatte bir
acıkıyor, henüz bir teknik, sırtüstü, yüzüstü bilemedin yan yatış,
geliştiremediği için nasıl uykuya dalacağını bilmiyor ve hayatındaki en önemli
problem bağırsaklarındaki hava kabarcıkları! Diyelim kontrol listesindeki her
şey tamam; karnı tok, altı kuru, yeteri miktarda pırt da yaptı, yine de
ağlayabilir, garantisi yok. Neticede elinizdeki Tamagotchi'nin sanal bebeği
değil!
Ama her gün biraz daha alışıyor, ağlama türlerine göre
ihtiyaçlarını öğreniyor ve hayatınızdaki en büyük mutluluğun bebeğinizin gaz
çıkarması olduğuna şaşırmıyorsunuz. Zamanla başka beceriler geliştiriyor, tek
elle ne kadar çok şey yapılabileceğini görüp, bir elin nesi varmış, yeter de
artar bile diyorsunuz. Işık hızıyla hareket edip, iki saat uykuyla koca bir
günü deviriyorsunuz. 10 dakikada yemek yiyip, bildiğiniz bütün ninniler bitince
Serdar Ortaç'a bağlayıp hep aynı melodiye garip sözler yazıyorsunuz. Âlemin
parayla satın aldığı öfke yönetimi programını doğal koşullarda ziyadesiyle
tecrübe edip, 3. sayfaya çıkmaya meyilli bir tip değilseniz, başarıyla
tamamlıyorsunuz. 9 ay boyunca bebek kullanma kılavuzu niyetine okuduğunuz tüm
kitapların yerine muhtemelen o süre zarfında en az bir defa denk geldiğiniz
Aşk-ı Memnu'yu ya da Doktorlar' ı bilmem kaçıncı kez izlemediğiniz için üzülüyor, içinizdeki
idealist anneden ne kadar hızlı uzaklaştığınıza inanamıyorsunuz.
Ama en güzeli; birini tanımlanamayacak kadar çok
seviyor ve buna bayılıyorsunuz. Şarkı da öyle diyordu ya; asıl olan aşktır...
Hadi kaçtım ben, süt zamanı!