17 Ağustos 2011 Çarşamba

Ofiste aşna fişne

Başlığın altını, yaşanmış ya da yaşanıldığı iddia edilen bir hikâye ile doldurmak isterdim ama maalesef bu, sol alt köşede (ve hemen sağda) gördüğünüz, henüz bitirmiş olduğum kitabım In Office Hours/Mesai Saatlerinde’nin konusu.
Roman, iki kadın etrafında dönüyor.

Bunlardan biri Stella. 44 yaşında, evli, 2 çocuklu ve üst düzey yaşayan bir üst düzey yönetici. Diğeri Bella. 27 yaşında, oldukça güzel ve bir o kadar da zeki. Üst düzey bir yöneticinin asistanı. Yazık ki üniversite yıllarında anne sözü dinlemeyerek takıldığı adamdan bir de kızı var ve elbette adam yanında değil. Yani, kendisi bir “bekâr anne”.
İkisi de Londra’da bulunan Atlantik Enerji’de çalışıyor.
Ama esasen elleri işte gözleri oynaşta!
Stella, stajyeri Rhys’la, Bella ise poposunu topladığı evli patronu James’le birlikte olmaya başlıyor. İşte bu noktadan sonra işler karışıyor. İki kadın da tüm sahip olduklarını ve elbette olacaklarını tehlikeye atıp kendilerini bir bilinmezliğe bırakıyor.
Önce tatlı tatlı karınları ağrıyor, sonra başları. Sancılar, gelgitler hiç eksik olmuyor hayatlarından. Dışarıdan bakıldığında asla anlaşılamayan ve aslında kendilerinin de anlayamadıkları, akla gelebilecek ve hatta gelmeyecek her yerde dakikalarla sınırlandırılmış sevişmeler, e-postalara eklenen öfkeler, hüzünler ve telefon mesajlarına endeksli kalp atışlarıyla bezeli, garip ve gerilimli bir ilişki içinde kendilerini tanımaya çalışıyorlar.
Stella, hayatı boyunca hep başarılı olmanın kendisine nasıl faturalar kestiğini, ruhunda, kalbinde ve zihninde ne kadar çok açılmamış çekmece olduğunu bu sırada öğreniyor.

Bella ise ne hissettiğinden çok, nasıl hissettirildiğiyle ilgileniyor. Yalnızca mutlu olduğu zamanlarda asılı kalıp, özlemleriyle, hayalleriyle biçtiği büyük beden elbiseleri ısrarla karşısındaki adama giydirmeye çalışıyor.    
Gelelim Rhys ve James’e. Bazen çok cesur, bazen çok korkaklar. Bazen fazlasıyla duyarlı, bazen küfür ettirecek kadar düşüncesiz. Çoğu zaman da anlaşılmaz.
Sonra neler mi oluyor?
Belki okursunuz, anlatmayayım.
Aynı zamanda Financial Times'ın köşe yazarı olan Lucy Kellaway’in ikinci kitabı In Office Hours, eğlenceli ve sürükleyici bir roman.

Köşesinde iş hayatı ve yönetimle ilgili yazılar yazan ve haftanın bir günü "Dear Lucy" başlığı altında okuyucularının iş yaşamı sorunlarına yer veren ve onları tıpkı "Güzin Abla" gibi yönlendiren Kellaway' in, roman referans alındığında, oldukça iyi bir gözlemci olduğu da çok açık.  

Ne yazık ki kitabın Türkçesine rastlamadım ama İngilizce kitap okuyorsanız kaçırmayın derim.

2 yorum:

  1. Yazılarınız çok keyifli uzun zamandır takip ediyorum, bizede bekleriz :)
    http://elenoreelenor.blogspot.com/

    YanıtlaSil