çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ağustos 2013 Perşembe

Teneke doğurdu!


Yok, Nasreddin Hoca'ya özenmedim, fıkra yazmaya falan da başlamıyorum. Yalnızca mevcut durumu anlatan en iyi başlık bu.
 
Uzunca bir zamandır ekranlarda olmayışımın nedeni minik bir kız. Valla hamilelikti, doğumdu derken yeni yeni kendime geliyorum. Her ne kadar fiziksel olarak azıcık çapım genişlese de, yazma konusunda epey çaptan düştüğüm kesin. Ama bir yerden de başlamam lazım, değil mi?
Şimdi, o "çocuk da yaparım, kariyer de" durumu sadece bir şarkı, kafa karıştırıp bünyeyi zorlamaya gerek yok! Zira çocuğu yapıp sonrasında bir süre pek bir şey yapamıyorsunuz. Yanınızda istediğiniz kadar yardımcınız olsun, hadi durumu biraz daha somutlaştırayım, isterseniz Cambridge düşesi olun fark etmez; geçici bir süreyle hayatınızdaki bazı eylemlere veda ediyorsunuz. En başta da uykuya ve işte bu nedenle de uzun süreli bir jet lag yaşıyorsunuz. Bir an geliyor "çıkarmasaydım daha mı iyiydi?" türü düşüncelere kapılıyorsunuz ama sonra lohusalığınıza verip normale dönüyorsunuz.
E tabii insan 33 sene boyunca bir su kaplumbağasıyla üç Japon balığına bakınca insan yavrusunun gereksinimleri karşısında baya bir bocalıyor. Diğerlerine sabah akşam yemeğini verip haftada iki kere de suyunu değiştirince işlem tamamdı. Ama bu öyle değil. Ortalama iki saatte bir acıkıyor, henüz bir teknik, sırtüstü, yüzüstü bilemedin yan yatış, geliştiremediği için nasıl uykuya dalacağını bilmiyor ve hayatındaki en önemli problem bağırsaklarındaki hava kabarcıkları! Diyelim kontrol listesindeki her şey tamam; karnı tok, altı kuru, yeteri miktarda pırt da yaptı, yine de ağlayabilir, garantisi yok. Neticede elinizdeki Tamagotchi'nin sanal bebeği değil!
Ama her gün biraz daha alışıyor, ağlama türlerine göre ihtiyaçlarını öğreniyor ve hayatınızdaki en büyük mutluluğun bebeğinizin gaz çıkarması olduğuna şaşırmıyorsunuz. Zamanla başka beceriler geliştiriyor, tek elle ne kadar çok şey yapılabileceğini görüp, bir elin nesi varmış, yeter de artar bile diyorsunuz. Işık hızıyla hareket edip, iki saat uykuyla koca bir günü deviriyorsunuz. 10 dakikada yemek yiyip, bildiğiniz bütün ninniler bitince Serdar Ortaç'a bağlayıp hep aynı melodiye garip sözler yazıyorsunuz. Âlemin parayla satın aldığı öfke yönetimi programını doğal koşullarda ziyadesiyle tecrübe edip, 3. sayfaya çıkmaya meyilli bir tip değilseniz, başarıyla tamamlıyorsunuz. 9 ay boyunca bebek kullanma kılavuzu niyetine okuduğunuz tüm kitapların yerine muhtemelen o süre zarfında en az bir defa denk geldiğiniz Aşk-ı Memnu'yu ya da Doktorlar' ı bilmem kaçıncı kez izlemediğiniz için üzülüyor, içinizdeki idealist anneden ne kadar hızlı uzaklaştığınıza inanamıyorsunuz.
Ama en güzeli; birini tanımlanamayacak kadar çok seviyor ve buna bayılıyorsunuz. Şarkı da öyle diyordu ya; asıl olan aşktır...
 
Hadi kaçtım ben, süt zamanı!
 

31 Temmuz 2012 Salı

Çocuğum yok derdim var!


Evli, çocuksuz ama teyze olarak, biri 3,5 diğeri 12 yaşında iki çocukla geride bıraktığım iki hafta sonunda, bir daha böyle bir tatil paketi almamaya karar verdim. 

Gelecek olası teklifleri şimdiden şiddetle reddediyorum.
Tamam, çok şirinler, evet birinci dereceden bir akrabalık var, hatta bu zaman zaman duygusal platformlarda daha garip bir yakınlığa da dönüşebiliyor ama tatile hayır!

Bir kere böyle bir tatile çıkmadan önce bunun, sevgiliniz, eşiniz ya da arkadaşlarınızla geçirdiğiniz tatillerle uzaktan yakından alakalı olmadığını bilin.

Öyle tatile geldim, derdi tasayı evde bıraktım durumu hiç yok. Yatağımdan kuş sesleriyle kalkacağım, kahvaltı keyfinden sonra huzur içinde kahvemi yudumlarken bireysel ve kamusal problemlere çok ama çok uzaktan bakacağım falan külliyen yalan. Gece gezmeleri, o bar benim yok yetmez bu bar da benim konusuna hiç girmiyorum zira o saate kadar bünye çoktan bırakın beni, size mani olmayayım moduna geçiyor.

Yatağınızdan ani bir afyon patlamasına sebep olacak şiddetteki bebek ağlamasıyla, tatil formatına hiç uymayacak bir zamanda kalkıyorsunuz. Kahvaltı masası kendinden geçmiş bir savaş meydanı. Plaja giderken yanınıza kitap, müzik çalar ya da şahsınıza özel bir eşya almayı falan düşünmeyin. Siz lojistik destek birimisiniz! Çantanızda bulunması gerekenler annenin bavulumsu plaj kitinden taşıp size aktarılan kova, kürek, kolluk, mama ve çeşitli bebe ve çocuk gereçleri.

Denize karşı şöyle bir keyif yapayım, aman nasıl olsa tatildeyim, beslenme alışkanlıklarımı da biraz esneteyim diyenlerdenseniz, sağlıksız tüketimlerinizi plajın ücra köşelerinde midenize yuvarlayın ya da çocuklara kötü örnek olmak, canlarını çektirmek vb. suçlamalarla yediğinize bin pişman olun.

Yanımda kim olursa olsun benim özel alanım var, kimse giremez türü prensiplerinizi geçici bir süreliğine devre dışı bırakın. Zaten bırakmazsanız sistem hata veriyor anlıyorsunuz Hanya’yı Konya’yı.

Anneye çocukları şikâyeti aklınızdan bile geçirmeyin. Hani onlar yokken ben vardım, kesin anlar beni tipi düşünceler sizin kafanızda yarattığınız hayaller.

Empati, sempati beklemeyin üzülürsünüz, benden söylemesi!

Diyelim tüm bunları sineye çektiniz, bunlar çocuktur dediniz. Bunun bir tatil olmadığını, orada olma sebebinizin süper donanımlı bir dadı ihtiyacı olduğunu geç de olsa fark ettiniz ve bu dünya şekerlerine canım feda sloganıyla kendinizden geçip hiçbir hizmeti esirgemediniz. Oynattınız, zıplattınız, didaktik kişiliğe büründünüz.

Peki, sonunda ne oldu?

Yine en kıymetli anneleri!

Şaka gibi değil mi?