gelin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gelin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ekim 2011 Salı

Kız tarafından düğün değerlendirmeleri


Bol düğünlü bir dönemin ardından izlenimlerimi aktarmak farz oldu.

Hemen başlıyorum.
Şimdi efendim, ister kızın, ister darılın ama düğünler kadınlar içindir.
Neden mi?
Şöyle bir düşünün…
Hiç damatlık modeli biriktiren ya da hayal eden bir erkekle karşılaştınız mı? Peki “ben şöyle uzun kuyruklu bir smokin istiyorum” diyen bir damat adayı duydunuz mu?

Tabii ki hayır!

Hâlbuki kadınlar öyle midir?

Gelinlik modeli üzerine tez verecek donanıma sahip arkadaşlar tanıyorum!

Koca adayı olsun olmasın, her kadının hayalinde bir gelinlik vardır. Sorsan “ay yok valla hiç düşünmedim” der ama duy da inanma!

Zaten en çok onlardan korkacaksın!
Hal böyle olunca, kocayı bulup, teklifi de alan kadın, hemen hayallerini süsleyen gelinliği bulmak için harekete geçer. O gelinlikçi benim, bu gelinlikçi de benim der, her yeri gezer, bin tane model dener ve eninde sonunda muradına erer. E gelin bu, olacak o kadar.
Ama inanın bana düğüne davetli bekâr kızların işi gelinden çok daha zordur. Çünkü düğünler bekâr kızlar için sevgili ve dolayısıyla koca adayı edinilecek en iyi ortamlardan biridir. “Bekârlar masası” adlı oluşumun ortaya çıkması boşuna değildir. Bu sebeptendir ki, her genç ve bekâr kız, düğüne “gelin” olan sanki kendisiymiş gibi hazırlanır ve kendisi için bir külkedisi finali hayal eder. Bu kızlar, kendilerini göstermek için gecede en az 20 kere tuvalete gider, oynak parçalarda bir Shakira, bilemedin Asena edasıyla coşar. Ama işte o havalar bitip de, yalnızca eşi olanların arz-ı endam edeceği o malum şarkılar başlayınca, içlerine oturan o mahzunluğu çaktırmamaya çalışarak masalarına dönerler. Az önceki oryantalimsi tiplerin yerini, hanım hanımcık tipler almıştır. Olur da biri, hele de gözlerine kestirdikleri biri, gelip dansa kaldırmak isterse, yüzlerine dans kelimesini ilk kez duyuyormuş gibi bir ifade takınır ve “istemem yan cebime koy” eşliğinde piste çıkarlar. Bu basit bir dans daveti olarak görünse de esasen masadaki diğer bekâr kızlara karşı kazanılmış koca bir zaferdir.  
Diğer tarafta, geceye sevgilisi ya da kocasıyla katılan kadınlar için düğün, şayet arada kuvvetli bir biyolojik ya da hissi bağ yoksa ne yazık ki çiftin mutluluğu paylaşma arzusuna riayet etmenin dışında bir şey değildir. Evli olanlar düğünü kendi düğünleriyle kıyaslayıp kostüm puanlaması yapmakla, henüz evlenmemiş olanlarsa sevgililerine çeşitli imalarda bulunmakla meşguldürler. Kim bilir düğünlerde “biz de mi düğünü burada yapsak?” cümlesi nedeniyle kaç ilişki heba olmuştur.
Hiç şüphesiz düğünlerin en ağır topları kayınvalidelerdir. Kız tarafı olsun, erkek tarafı olsun fark etmez. Bu iki kadın, en az gelin ve o bekâr kızlar kadar düğünde ne giyeceklerinin derdine düşer. Giyecekleri kıyafetleri birbirlerinden sır gibi saklayan dünürlerin ilk karşılaşma anları görülmeye değerdir. Alenen birbirlerini süzen taraflar elbette kıyafetlerine bin tane kusur bulup, burun kıvırırlar. Ama o esnada birbirlerine iltifat üstüne iltifat yağdırırlar. Arada kantarın topuzunu kaçırıp dünürünü bırakıp direk gelini hedef alan ve bu sebepten beyazlara bürünen bir kayınvalideyle de karşılaşmak mümkündür. Onlar için söylenecek pek bir şey yoktur. İmzalar atılmadan önce gelini usulünce uyarmakta fayda olabilir.
Damat mı?

Düğün bitip de sabah olunca, kanındaki alkol oranı hızla düşerken yapılan tüm o tantananın kendisiyle hiçbir ilgisi olmadığını idrak eder. Ne yazık ki idrak edeceği daha çok şey vardır...  

Allah mutlu, mesut etsin! 

6 Eylül 2011 Salı

Kadınlar kadınları...


Hani hep kadınlar erkekleri, erkekler de kadınları anlamıyor denir ya, peki, kadınlar kadınları anlayabiliyor mu sizce?

Sanmıyorum…

Anne olmuş bir kadın mesela…
Kendi kızının heyecanlarını, heveslerini, korkularını anlayabiliyor mu? Kendini onun kadar küçültüp, etrafına onun gözünden bakmayı becerebiliyor mu? Anneliğine yedirdiği istekleri, korkuları bir tarafa bırakıp, “analık hakkıyla” yakasına yapışmadan, kendini temize çekme arzusundan arınıp, boşluklarını doldurmaya çalışmadan, kızına yalnızca bir insan, duyguları, hayalleri olan bir insan olarak bakabiliyor mu? Doğrularıyla, yanlışlarıyla var olduğunu unutup, kendi kızının da kendi yolunu bulmasına izin veriyor mu? “Yara almanı istemiyorum, üzülmene dayanamıyorum” derken, ona verilen hayat hakkından her seferinde biraz biraz çaldığını fark ediyor mu? Yoksa anne olmak bunları mı gerektiriyor? Bir kere anne olunca hafıza siliniyor, yaşanmışlıklar unutuluyor mu? Anne olmak içimizdeki kız çocuklarını söküp atıyor mu? Sanki dünyaya “anne” olarak gelmiş gibi davranmaya mı mecbur ediyor bizi? Korumak, bakmak, özgür bırakmak, saygı duymak eylemleri nasıl bu kadar birbirine dolanabiliyor? Yan yana ve nasıl bu kadar uzak olabiliyor?

Ya kayınvalide olmuş bir kadın…

Oğlunun kolunda gelmiş bir kıza bakarken kendisinin de aynı şekilde geldiğini hatırlıyor mu? Yani bir zamanlar bir ana baba kuzusuyken birden “gelin” olduğunu, içinde kopan fırtınaları sahile vurdurmamak için nasıl çırpındığını, bunu yaparken çoğu kez kendinden ayrıştığını anımsıyor mu? Güldüğü zamanların bir kısmında aslında ağladığını, bunu kimselere belli etmemek için nasıl savaştığını unutuyor mu? Bir kocanın karısıyken yaşananlar, bir erkeğin anası olunca şekil mi değiştiriyor? Gelinler ve kaynanalar diye yaratılan iki sınıfın temeli yalnızca bu mu?

Peki, bir adamı çalan kadın?

Tıpkı minareyi çalanların yaptığı gibi kılıfını da hazırlıyor mu? “Kadın” olma hali bu kadar mı ağır basıyor ki “insan” olma halinden vazgeçiyor? O an harcadıklarının kendi emeği yerine bir başkasının biriktirdikleri olduğunu hiç mi fark etmiyor? Yalnızca kalbini çaldığını sandığı adamla beraber, o adamı, o adamı seven öteki kadının hayatını, anılarını, acılarını, sevinçlerini kanata kanata üzerine aldığını hiç mi anlamıyor? Hadi yaşadığı sahteliği, kurmacayı görmüyor, peki bütün bu olup bitenin içinde adi bir hırsız gibi anılmayı da mı dert etmiyor? “Kadın” olmak böyle bir şey mi? Yalnızca “kadın” olmak…       

Sahi, kadınlar kadınları anlayabiliyor mu sizce…