Hani hep kadınlar erkekleri, erkekler de kadınları anlamıyor denir ya, peki, kadınlar kadınları anlayabiliyor mu sizce?
Sanmıyorum…
Anne olmuş bir kadın mesela…
Kendi kızının heyecanlarını, heveslerini, korkularını anlayabiliyor mu? Kendini onun kadar küçültüp, etrafına onun gözünden bakmayı becerebiliyor mu? Anneliğine yedirdiği istekleri, korkuları bir tarafa bırakıp, “analık hakkıyla” yakasına yapışmadan, kendini temize çekme arzusundan arınıp, boşluklarını doldurmaya çalışmadan, kızına yalnızca bir insan, duyguları, hayalleri olan bir insan olarak bakabiliyor mu? Doğrularıyla, yanlışlarıyla var olduğunu unutup, kendi kızının da kendi yolunu bulmasına izin veriyor mu? “Yara almanı istemiyorum, üzülmene dayanamıyorum” derken, ona verilen hayat hakkından her seferinde biraz biraz çaldığını fark ediyor mu? Yoksa anne olmak bunları mı gerektiriyor? Bir kere anne olunca hafıza siliniyor, yaşanmışlıklar unutuluyor mu? Anne olmak içimizdeki kız çocuklarını söküp atıyor mu? Sanki dünyaya “anne” olarak gelmiş gibi davranmaya mı mecbur ediyor bizi? Korumak, bakmak, özgür bırakmak, saygı duymak eylemleri nasıl bu kadar birbirine dolanabiliyor? Yan yana ve nasıl bu kadar uzak olabiliyor?
Ya kayınvalide olmuş bir kadın…
Oğlunun kolunda gelmiş bir kıza bakarken kendisinin de aynı şekilde geldiğini hatırlıyor mu? Yani bir zamanlar bir ana baba kuzusuyken birden “gelin” olduğunu, içinde kopan fırtınaları sahile vurdurmamak için nasıl çırpındığını, bunu yaparken çoğu kez kendinden ayrıştığını anımsıyor mu? Güldüğü zamanların bir kısmında aslında ağladığını, bunu kimselere belli etmemek için nasıl savaştığını unutuyor mu? Bir kocanın karısıyken yaşananlar, bir erkeğin anası olunca şekil mi değiştiriyor? Gelinler ve kaynanalar diye yaratılan iki sınıfın temeli yalnızca bu mu?
Peki, bir adamı çalan kadın?
Tıpkı minareyi çalanların yaptığı gibi kılıfını da hazırlıyor mu? “Kadın” olma hali bu kadar mı ağır basıyor ki “insan” olma halinden vazgeçiyor? O an harcadıklarının kendi emeği yerine bir başkasının biriktirdikleri olduğunu hiç mi fark etmiyor? Yalnızca kalbini çaldığını sandığı adamla beraber, o adamı, o adamı seven öteki kadının hayatını, anılarını, acılarını, sevinçlerini kanata kanata üzerine aldığını hiç mi anlamıyor? Hadi yaşadığı sahteliği, kurmacayı görmüyor, peki bütün bu olup bitenin içinde adi bir hırsız gibi anılmayı da mı dert etmiyor? “Kadın” olmak böyle bir şey mi? Yalnızca “kadın” olmak…
Sahi, kadınlar kadınları anlayabiliyor mu sizce…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder